Yakalayın Mutluluğu “Anın İçinden” Ayaklarınızda Deniz, Ellerinizde Gökyüzü Olsun.

Yıllar gelip geçiyor.
Zaman …
Şu an…
Bu yazıya her kelimeyi eklediğim de bile, hızla uzaklaşıyor aslında. Hep geride kalıyor, hep arkamızda bırakıyoruz, bir önceki, geçmiş oluyor. Ertelediğimiz her şeyle ve herkesle birlikte akıp gidiyor. Ve ne gariptir ki, onca pişmanlığa rağmen, çoğumuz bu durumu hiç umursamıyor, hiç ölmeyecekmiş gibi, hayatın aldatıcı çarkları içinde dönüp duruyor. Farenin tekerlekte dönüp durduğu gibi. Aslında adım atmasa çark duracak. Ne kolay değil mi ?
Bahane bulmak, şikayet etmek, endişe etmek, olumsuz olmak, kendinden başkasına yük olmak, güvenmek, herkese 100 puan verip ha bire hayal kırıklığına uğramak, sevmediğin işte, eşte, ortamda kalıp hiç bir şey yapmamak … Bu fare çarkının ta kendisi.
Anda kalmak, anı yaşamak, anı yakalamak diye, diye dillerde tüy bitmesinin sebebi tam olarak bu. Tek bir an var yaşayabildiğimiz, bize ait olan ” O An”. Değerini bilip, bilmememizin hiç önemi yok, geçip gidecek illa. Hayat hızla yanımızdan geçip giden, son model spor bir araba, gerçeklikten tek farkı, bunu göremiyor olmamız. Ama hissedebiliriz, en azından hissetmeyi deneyebiliriz. Eski fotoğraflara bakabiliriz mesela. Yüzümüzdeki çizgiler, gözümüzdeki güneş hala aynı yerde duruyor mu diye? Yıllar bizden ne almış ? Yerine ne koymuş ? Eğer anlardan, doğru insanlardan, doğru ortamlardan keyif almaya başlarsak, neleri geri alabiliriz ?
Yalnız başına yemek mi ? Sohbet edilen, mis gibi yemek kokan sıcacık karşılandığımız, koşarak gittiğimiz bir ev mi ? Ayağımızın geri, geri gittiği bir iş mi ? Tatillerde bile içinde olmak isteyeceğimiz kadar zevkli bir kariyer planı mı ? Laf olsun diye konuştuğumuz insanlar mı ? Zevkle birlikte olmak istediğimiz, özlediğimiz dostlar mı ? Soruları sonsuza dek çoğaltabilirim. Buyurun siz kendi sorularınızı sorun. Ve dürüstçe cevap verin kendinize. Korkularınızı bir kenara bırakıp. Hatta bir kağıdın üstüne artı ve eksi yazıp dökün hayatınızın çetelesini, bakalım ne çıkacak, sizin “AN” larınızdan.
Bence mutluluk ve mutsuzluk her durumda bizim elimizde. Mutluluk gidilecek bir yol, varılacak bir hedef filan değil. Yaşamımız içindeki bakış açımız sadece. Gülümseyerek “Günaydın” demekten bile imtina eder hale geldiysek eğer, mutlu olmayı beklemek nafile. İlk hareketi beklemek neden ? Önce siz gülün. Gülmek ne güzel bir eylemdir. Sadece 19 kasınız çalışır ve bir sürü güzel hormon devreye girer bedeninizde. Ve bir başka insanın gönlünü alabilirseniz, o da bir başkasına aktarır bu minicik mutluluğu, inanılmaz bulaşıcı, harika bir şeydir gülmek. Deneyin. Çok kolay.
Yakınımıza bakmayı unutuyoruz çoğu zaman. Çok kıymetli anları, insanları kaçırıyoruz, hatta hiç görmüyoruz . Olanın değerini bilmiyor, kaybediyoruz. İş ya da kariyer için, ev , araba, çanta, yeni bir ayakkabı için harcadığımızın “Para” değil, ” HAYATIMIZIN” ta kendisi olduğunu fark edemiyoruz. Neden ?
Durup bir düşünsek mi acaba ? Durunca o tekerlekten çıkabileceğimizi, huzurlu her anın, bir servet değerinde olduğunu, 2017’den, 2018 yılına, geçince hiç bir şeyin değişmeyeceğini, ama biz değişirsek, bambaşka bir hayata adım atabileceğimizi.
Mutlu olmaya başlamanın zamanı, sizce ne zaman ? Huzurlu olmaya, gülmeye, sevmeye, sevilmeye… Hiç bir zaman ve ya her zaman. Bu seçim, tamamen size kalmış. Herkesi sevebilirsiniz. Her şeye rağmen. İlla herkesin içinde azıcık bile olsa iyi vardır. En azından ben böyle düşünmeyi tercih ediyorum. Herkesi sevmek, herkesle iletişim içinde olmayı gerektirmiyor ama. Siz sevgiyle yaklaşın, karşınızdaki insan sevgisiz ise, ona yapabileceğiniz bir şey yok, uzak durun yeter.
Kocaman sevgi dolu gönüllerle, mutsuz yalnızlıklara gömülmemizin sebebi hepimizin korkuları değil mi ? Sevgiyle yüreklerimizi açıp aldığımız yaralar, her seferinde bir savaştan çıkmış asker edasında iyileşmeye çalıştığımız o zamanlar. Peki ya güzel anlar ? Kötü deneyimler için feda ettiğimiz onca yalnız zamanlar !
2018 yılı yine diğer yıllar gibi gelecek. İyi, kötü bir arada. Hayat aynı hızla devam edecek, durmadan, son sürat. Ekonomi bozulacak, iyileşecek, durgunlaşıp, coşacak. İnsanlar, iyi ve kötü olmayı tercih edecek. Ne yazık ki, yıl değişince dünya değişmeyecek. “Değişmeyen tek şey zaten Değişim”. O da yıl ile değil, “An” ile oluyor. Ya her anı kutlamaya başlayacağız. Ya her an küfredip, dertlenip, bahaneler uydurup duracağız.
Pesimist olmak bir seçim, benim için hiç olmadı. Hep dolu tarafını görmeyi seçtim hayatın. Bardağın tamamı boşken dahi, içinde hava olduğunu biliyordum. Bu bir seçim. Çok büyük acılarım oldu, olmadık haksızlıklar da yaşadım, hatalarım oldu, yanlış insanlar, yanlış işler, ne yazık ki dediğim şeyler oldu hayatımda . Ama “Şükürler Olsun” dediklerim çok daha fazla.
Bir süredir, ( bir kaç yıldır ) yepyeni bir karar aldım, yeni yıl ile ilgili değildi bu . Sekteye uğradı mı ? Hem de nasıl… Canımı kaybettim. Ama vazgeçmek yok. Yeni zamanlarım, yaşayacağım “An” larım ile ilgili kararlılığıma her şeye rağmen devam. Aldığım yaralarla birlikte. Kalan ömrümdeki mutlu “An” oranımı daha, daha, daha yükseğe taşıyacağım. Yaşadığım her gün, mutlu “An” oranımı, bir gün öncesinden daha ileri götürmeye odaklanacağım.
Ailemle, dostlarımla, işimle, olursa eşimle…
Yanımda götürebileceğim tek servetimi çoğaltacağım tüm sevdiklerimle. Ve onun ne olduğunu çok iyi biliyorum… Sadece “An”…
2018 ve tüm yıllar gönlünüzdeki dilekleri size taşısın… Lütfen bunun için siz de biraz çaba sarf edin.
Derya ağabeyimin dediği gibi yapın, ” Yakalayın mutluluğu “Anın İçinden” ayaklarınızda deniz, ellerinizde gökyüzü olsun.
Mutlu Yıllar…